29 Aralık 2010 Çarşamba

a(k)l(e)y(l)a(e)n(p)s(çe)

babam dedi ki;
- Alyans dünyanın en gereksiz aksesuarı..

ben dedim ki;
- Ama aşk hayatın en deli zamanı..

annem dedi ki,
- Alyansımı çıkarışım bile aşkımdan vazgeçmediğim andı..

anladık ki,
her deliyi kelepçeleyeck bir aşk lazımdı..

insanlar birazcık vefasız biraz da unutkan ve aptal aptal aptal..

insanlar birazcık unutkan biraz da vefasız ve aptal..

aptal..


a.

9 Kasım 2010 Salı

Sen kendine önlemler aldın,
Ben kendime yasaklar koydum..

Önümüzde barajlar var..

Bu su hiç durmaz....

27 Ağustos 2010 Cuma

Can u quit to love me?

nefes al..
nefes ver..
nefes al..
nefes ver..

nefes al..
kokusunu içine çek..
tut! bırakma..

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Değil yazacak kelime,
koyacak imla işareti bile bulamadığıma göre;

bu kez hiç olmadığım kadar iyi değilim..
bugün daha iyiyim..
iç kanamam durdu ve ateşim 46'ya düştü..

12 Ağustos 2010 Perşembe

31 Mart 2010 Çarşamba

"Tread softly because you tread on my dreams."

- William Butler Yeats -

23 Mart 2010 Salı

Süper Persil Adam'a...


Devekuşum,

Birgün geleceğini biliyordum, zamanı çoktan gelmiş, şaşırdım.. Hoşgeldin yetişkinler dünyasına.. Herşeyin incenik ve görünmez ipliklere bağlı olduğu, renklerin okulda öğretildiği gibi beyazdan değil siyahtan türediği ve yolların kontrolü dışındaki heyelanlarla şekilllendiği bu dünyaya hoşgeldin..

Buraya gelişler de gidişler de pek hoş olmuyor ama sözün gelişi işte..

Küçükken ben “hiç büyüme!” dediklerinde, anlamaz ve sinirle bakardım bunu söyleyenlere.. Sonradan anladım yorgunluklarını.. Senin de hep o akülü motosiklet üzerindeki yaşlarında kalmanı dilerdim.. O yaşlarda çok sinirimi bozuyordun, o ayrı.. ☺ Ama o zamanki yaramazlıkların, bu zamanda yaşadığın sıkıntıların kadar üzmüyormuş beni, ben de şimdi anladım..

Büyüyorsun.. Boyun uzamaya başladığında kemiklerin ağrıyordu.. Şimdi yüreğin ve umurun büyüyor.. Bu da yüreğini ağrıtıyor, di mi? Ve buna babanemin pembe ağrı kesicileri de işe yaramıyor ne yazık ki..

İsterdim ki benim yaşadığım ağrıları yaşama.. Senin de canın yanmasın yapmak istediklerin uğruna.. Ama olmuyor.. Ya yanlış yapıp bedelini ödüyorsun – ki kendi sebeplerin için kesilen faturalar o kadar da ağır gelmez.- ya da bu dünyanın en güçlü silahıyla vuruluyorsun, iftiralar ya da yanlış anlamalara kurban gidiyorsun.. Bugün yaşadığın ilk değildi belki, benden duymuş olma ama son da olmayacak.. Devamı daha büyük ve daha zor gelecek..

İçindek cevheri en iyi sen biliyorsun.. Onu parlatmak için de elinden geleni yapıyorsun.. Seçebileceğin yol çok.. Bir çoğunun sonu da Alice’in Harikalar Diyarı’na değil, Hansel ve Gratel’i yemeye çalışan cadının fırınına çıkıyor haberin ola.. Bu fırının sıcaklığını hissedip geri dönmüşlüğün olmuştur.. Her seferinde biraz daha yaklaşacaksın, gözün, kulağın, umurun hep açık olsun.. Mutlu haberler davulla zurnayla gelir, ama sıkıntılar hep bir susturucu taşırlar namlusunda..

Çok konuşacaklar, hep söylenecekler hakkında.. Yapmak istediklerini, söylemeye niyetlendiklerini anlamayacaklar çoğunlukla.. Zamanından benim için erkeklerle gezip tozuyor, yaşından büyüklerle aşık atıyor demişlerdi, şimdi senin için sigara içiyor, sorumsuz davranıyor diyorlar.. Bunlar başlangıç.. Daha kötülerini de diyecekler sen daha iyi oldukça.. Kendinden başka kimseyi inandırmak zorunda değilsin doğrularına.. Yanlış hesap Bağdat’tan döner derler, doğru planlar için bir söz olmadığına göre yolun sonuna varıyor demektir.. ☺

Bu hayatta tüm sıfatlar değişebilir ya da terk edilebilir.. “Sevgili” bırakıp gidebilir, “dost” dediğin düşman kesilir, “koca” dediğin tek celsede siliniverir.. Ne yaparsan yap, doğanın terk etmeye izin vermediği 3 sıfat var sadece; “anne”, “baba”, “evlat”.. İstediğin kadar bırakmak iste, bu sıfatlarin geri dönüşümü yok doğada, sabit, güçlü ve sürekliler.. Sana gerçekten sahiptirler.. O yüzden “kendi”nden sonra en çok bu 3 sıfatı sahiplen, ve sadece onlardan bir zarar gelmeyeceğini, ne olursa olsun seni terk etmeyeceğini bil..

Kanımın diğer yarısı, canımın ortağı, kardeşim..

Büyüdükçe güçlenmelisin.. Sen büyüdükçe çarpışman gerekenler de büyüyecek, üstelik senden daha hızlı olarak.. Hatalar, sorunlar, iftiralar ve yanlış anlamalar bubi tuzakları gibi serilecek yollarına.. bazen de en sıkı yumruk hiç beklemediğinden gelecek, yapayalnız kalacaksın.. En büyük silahın yine kendinsin.. Senin için neyin iyi olduğunu sen bilirsin, ama değişmez 3 sıfatın bu yolları çoktan geçmiş olduğunu, senin için en kolay ve iyisini istediğini, senin canın yandığında onlarınkinin 3 kez daha fazla yandığını unutma..

Yatağının altında saklanan canavardan haberdar ol, geceleri in aşağıya çarpış.. İster yaralı, ister zaferle döndüğünde yastığının altında bekleyen ve seni gururla izleyen bir adamın, babamın, orada olduğunu unutma..

O en zorunu atlattı, istanbul cehenneminde bi kız çocuğu yetiştirdi, beni hayata saldı.. Ben en acıtanını yaşadım, zor bir meslek, kalabalık bir hayat seçip tek başıma ayakta kalmaya çalışıyorum düşe kalka.. Annem en yorucusunu yaşıyor, hem seni hem de zaman zaman babamı büyütüyor.. Senin yolunda kolay değil, bizden uzakta kendi dünyanı döndürmeye çalışıyorsun.. Ve bizim içimiz gidiyor senin için..

Sana sünnet hediyesi olarak babamın yaptığı Persil Boran Adamı hatırla.. Ellerin belinde, dimdik dur hayatın karşısında.. ( Tayt kısmını es geçebilirsin.. ☺ ) En sıkı darbe, hiç beklemediğin yerden gelecek, unutma.. Ve bizim en güçlü parçamız olduğunu, sana her zaman inandığımızı, hayatını kolaylaştırmak için elimizden geleni yapsak da zaman zaman gaflete kapılabileceğimizi hatırla..

Seviyorum seni Devekuşum..
Yolun açık ola..

Ablan..

7 Mart 2010 Pazar

ZORAKİ SEVİLEN MAHALLE ÇOCUĞU...

Mahallenin mecburiyetten sevilen çocuğuyum ben, alır topumu giderim!
dedi umut’baz...

Silkelendi yaşadıklarım, yaşadım sandıklarım..

Beni sadece topum için mi sevdiler?
Yalnızca oyun için mi zile basıp “çıksana dışarı” dediler?
O yüzden mi maç sonrası gazoz kutlamalarında beni hep geri ittiler?
Topum ağacın dalında kalınca, önce benimle üzülüp, alamayacağımızı anlayınca mı gittiler?

Cevaplarını duymak istemezsem, umut’bazın yöntemi işe yarar mı?
Kulaklarımı ellerimle kapayıp “la la la laaaaa” diye şarkı söylesem cevapların sesini boğar mı?


- Peki şimdi ne yapmalı anne, bi söylesene ekmeğime tozşeker ekerken?


Tutunup ağaca yukarı mı tırmanmalı, dalın kırılma ihtimaline karşı? Kıçüstü düşüp acıyacağını bilmeme rağmen..

Yoksa babam yeni top alacak diye kandırmalı mı nankör sokak arkadaşlarımı?

Aslı’nda topu da çocukları da s*ktir edip,
evde zilin çalmayışına,
çocukların topu olan başka arkadaşlar bulmalarına
ve kendi yalnızlığıma alışmalı..

- Anne, az daha şeker eksene şuna.. Belki daha kolay olur yutması..

Bi sus İstanbul! İstiklal bi çek ellerini!

“BÜYÜKŞEHİRDE İNSAN EN ÇOK KENDİNDEN KORKAR....” demiştim bundan 5 sene kadar önce..

Halbuki fazla güçlü saymışım kendimi, kendime ancak ben yapabilirim ne yaparsam diye..
Şimdi, tam da şuanda fark ettim büyükşehrin gücünü, İstanbul’un heybetini, İstiklal’İn görünmez ellerini..

Eskidendi İstikal’de kaybettiklerimi kendi hatam sanmam.. Şuanda fark ettim caddenin yaşadığını, görünmez elleriyle gözlerimi kapadığını hızlı akan kalabalığına katıp beni boşluğa akıtıp geçmişimi çaldığını..

Jose Saramago cinsi bi’ körlük bu yaşadığım.. her yer süt beyaz. Sütle dolu bir uzayda bir sabun köpüğü içinde salınıyorum..
Yetmezmiş gibi İstiklal’in bitter kalabalığı sürükleyip beni, ışıklarıyla kamaştırıp gözlerimi, görmemi engelledi yanımdan geçip giden geçmişimi..

Bu balonun içine kendim hapsoldum ben, hakkımı yemeyeyim şimdi!
Ben daldım süt denizine, İstanbul’un oyunu değildi. Sahipliklerimi geçmişim kılarak ben yok ettim hedeflerimi.. Sadece kapadım gözlerimi, bıraktım kendimi.. aktım Asmalı Mescit’e..

Belki de görseydim, gözgöze gelseydim patlayıverirdi bu balon. Ve bana demezlerdi, senin geçmişin çoktan başkalarının geleceği artık diye..

Bi’ ihtimal de, tam aksine geçmişi boğardım o süt denizinde. Yeni baloncuklarla yeni istekler üretirdim, sadece kendime.. istanbul her elini uzatışında “cıs” diye vururdum eline..
Bilmiyorum..

Bildiğim tek şey, Büyükşehir’den de korkmak lazımmış meğer.. Aynı gökyüzü birleştiriyor herkesi, ama bir tramway rayı ters yöne akan geçmişinden ayrıbiliyor seni..

Şimdi kulak tıkama vakti..
Tüm söylenenlere, İstanbul’un sesine ve İstiklal’İn gürültüsüne..
Beni bırakın bu beyaz süt denizinde..
Ben yeni balonlar yapıcam kendime..

27 Ocak 2010 Çarşamba

Give me God
What you still have..
Give me what no one asks of u..
I do not ask for health, success or for wealth –
People ask that from u so often..
I wonder if u have any of that left.
God,
Give me what u still have:
Give me people refuse to ask of u.

I want insecurity and disquietude..
I want turmoil and brawl, i want hate and loathing..
And if u should give them to me, my lord
Once and for all, let me be sure to have them always
For i will not always have the courage to ask for them..