30 Ağustos 2009 Pazar

Ne Tahir ne de Zühre olabilmek,
asıl mevzu,
elmayı gerçekten sevebilmek...
Aldırmadan, elmayı her haliyle kabul edebilmek..
Bu acının arkasında durabilecek kadar cesur kalabilmek..

"boyunun yetdiği yerden, boynumdan öp beni" dedi..
parmak uçlarıma yükselmem gerekirdi..
Ama yaşadıklarım, taşıdıklarım ağır geldi..
Ayaklarım, bileklerimden asfalta kitlendi..
Yükselmeye gücüm yetmedi..
İnancım, umudum, niteliğim ve iyeliğim yetmedi..
öpemedim...

O beni "elma" eğledi,
umurum onu kahraman belledi..
bir efsane olup "kırmızı kutu"nun tek sahipliğe erişti..
yakışmasa da,
bitti.

28 Ağustos 2009 Cuma

aşkın varlığı da dert, yokluğu da..
başlaması bir karmaşa
bitmesi tam bir muamma..

öyle derin uyusam ki,
ne hatırası ne izi kalsa...
Give me god
what you still have.
Give me what no one asks of u..
I do not ask for health, success or for wealth –
People ask that from u so often..
I wonder if u have any of that left.
God,
Give me what u stil have:
Give me people refuse to ask of u.

I want insecurity and disquietude
I want turmoil and brawl, i want hate and loathing..
And if u should give them to me, my lord
Once and for all, let me be sure to have them always
For i will not always have the courage to ask for them.

acı(t)mak..

Acımak yaşadığını hissetmeye eşdeğer..
Acıtmaksa sadece bir umut.. Hatırlamak için..
Kışkırtmak ve senin canını yakmasını sağlamak için.

Kendi canını yakamayacak kadar sever ya insan kendini.. Kendiyle doldukça kaybeder ya ötesini.. Hatırlatmak kolay ama hatırlamak zorlaştıkça dişler başlar kamaşmaya.. Gittikçe bilenir tırnaklar, damak başlar kaşınmaya.. Bir tırmık, bir ısırık, saçı kavrayan bir el ya da parmağını ezen bir topuk vaad olur kaybedileni kazanmaya..

Zorlanır kelimeler yazılmaya ve sözler duyulmaya..
Amaçsız, işlevsiz ve kontrolsüzdür umur artık.. Bir çentik lazım çalıştırmaya, bir çimdik..
Küçüklüğümden aklımda kalan bir jenerik; lop beyin tokatlayan bir erkek eli..
Aslı’da hepsi bu kadar basit, hatta s.kindirik..

“Acıdı mı?”
“Evet..”
“İyi. Yaşadığını hissedersin.”

pufs!..

.

18 Ağustos 2009 Salı

Bir aşkın 5N 1K'sı...

Bazı gidenlerin ardında, varlığının kat be kat ağırı sorular kalır..

Lisedeyken ezberlettikleri 5N 1K soruları, her ayrılığın sonunda kafana takılır..
Zaten her ayrılık, ancak gazetelerin 3. sayfasına yakışır..
Ortada bir cinayet, kanlar içinde bir "gurur" ya da tanınmayacak hale gelmiş bir "aşk" kalır..

Ne?
Ne zaman?
Nerede?
Nasıl?
Niçin?
Kim?

İçlerinde cevaplaması en zor olanı "niçin"dir belki de..
"Kim"in faturası hep birinci çoğul şahısa kalır..
"Nasıl"ın cevabı çoğunlukla güzel anıları kirletecek şekilde alınır..
"Nerede" ve "ne zaman" ise en değersiz iki sorudur; aşkın zaman ve mekan kavramı yoktur..
"Ne" ise en kolayı.. Ne de olsa "aşkımız"ın cinayet haberini yazmaktayız..
Ama "niçin" sorusu asla cevaplanmaz.. Herkes bilir ama kendisine bile açıklamaz..
En fazla fısıldar, 0 da duyulmaz..

Zaten yargıçlar kanıtlanan suçların sebebiyle uğraşmaz, katil "ben yaptım" dediği zaman kırılır kalem..

Evet, ben yaptım..
Çok uzun zamana yaydım..
Bir gece, beş gece değil, yıllarca çizik attım..

Şimdi..
gitti...
Üçüncü sayfaların bile ilgisini çekmeyecek acemilikte bir cinayet işlendi..
Bir gidiş bizim için lazımdı..

Yargıç cevabıma şaşırmadı:

"sadece.. acıttı.."

14 Ağustos 2009 Cuma

Senine yürüyebilmek için,
Kanatlarımı yırttım..
Birinin bittiği yerde diğeri başlar dedin özgürlüklerin.

Sana dokunabilmek için,
Parmaklarımı kestim..
Dokunamadığın noktalardan gelir dedin anlamı hayatın.

Seninle olabilmek için
ölmeyi mi seçmeliyim şimdi öldürmeyi mi yoksa?!

6 Ağustos 2009 Perşembe

Dağınık bir odada
yaşanmışlık vardır..
Sen düzeni severdin..
Al işte!!


.

4 Ağustos 2009 Salı

Kelimeler II

Yazılsa da söylense de fark etmiyor..
Bazen bazı kelimeler bıçak keskinliğinde oluyor..
Bir ucundan diğerine gidince dilini kanatıyor..
Kimi zaman pis kanı akıtıp rahatlatıyor..
Kimi zaman da yanlış yapmanın mayhoş tadını yayıyor damağa..

Güçlüler..
Gerginler..
Hızlı ve etkililer..

Ya dilini keser, ya kulak zarını delerler..

Kelimeler..
Birinin rotası şaştı mı, ardından düzinelercesi gelir doğru hedefi vurmak için..
Gereksizdir..
Susmak, gözlerini yummak ve unutmak bazen en iyisidir..

aslı'nda hedefe giden yok ne kadar kısaysa, hedefi şaşmak o kadar olasıdır..
aslı'nda önemli olan dinlemek değil anlamaktır..
aslı'nda değerli olan kelimelerin çıktığı ağızdır..

bu yüzden aslı rahattır...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

SEN DUVARLARI YIKTIĞINDA, BEN TANRI'YA BEDELİNİ ÖDÜYORDUM GÜLÜŞÜNÜN...

yağmur vardı
sokaklarda ölü sayısı bilinmiyor
ve ben
ilk sahibime vergi olarak sabote edilmiş hayatımı vermek zorunda bırakılıyordum.
etimin kimyası entegre devrelerine kadar arızalanmış,
yapayalnız uçuşan kızıl saçlarıyla hayatın
hüzün sırnaşığı İstanbulund ayapayalnız yaşamaya çabalıyordum.

sonra
hastane koridorlarında SSK emeklisi bir tarafım olduğunu öğrendim
haber bültenlerinde isyankar ve titrekti sesim
içimdeki genç kitap sayfalarında
inanılmaz bir ayrılık kelimesi
ve rutubetli bir ağustos pazarında
ellerimdeki beyaz cinayeti anladım.

Yağmur vardı
büyüyordum
yorgun kanatlarımı bir solukta hayata açabilmek
kendi rengime doğru uçabilmek
ve yaşamımda ilk kez bugünü, bu dakikayı
sıkıca avuçlarımda tutabilmek için formüller arıyordum.
Çünkü hayatın dzilerinin dibinde boyun eğmek bana göre değildi
bu tıpkı ortaçağ masallarında
söz de bir Müslüman tanrısı olan Termagant'ın huzurunda
hurşuna dizilmek gibi saçma birşeydi...

sonra
ünitelere ayırdım kendimi
mantık yürüttüm
alıcılarmın ayarlarıyla oynadım
ve bu kez
ben
h i ç a ğ l a m a d ı m . . .

Kelimelerim..

Yitirdiklerimle varolduğumu varsaydım hep..
Öyle kabullendim..
Böylece beni terk edenlerin hiç gitmediğini, tam aksine daha çok içime işleyip benim olduğunu hissettim..
Bunun için "Porque tambien somos loque hemos perdido"yu vücuduma kazıtacak kadar çok sevdim..

Ama son günlerde gidenlerden biri geri döndü; kelimelerim..
En yaramaz gel-gitlerim..
En kolay küsüp gidenlerim..
Bir anda, inanılmaz bir yoğunluk ve çoğullukla geri geliverdiler..
Gelmediler, beni boğacak, kustaracak kadar serildiler niyetime..

İşte o zaman fark ettim, her yitiriş bir kazanım değilmiş meğer..
İnsanları kaybetdikçe kazandım ama kelimelerim gidince hiçbir halta yaramıyor zihnim..
Sadece beyincik soğanıyla idare edebiliyorum o zamanlarda..
Silik izler bırakıyorum..
"Noktalarım ne kadar silik..."
Ama şimdi beni boğmak ister bir hücumla geri döndüler..
Hangisini önce çıkarmalı bilemiyorum..
Kusasım geliyor kulaklarımdan..
Söyleyecek çok sözüm var ama hiçbir şey yok aslı'nda..
Her başlayışım şu anki gibi bir zırvalığa dönüyor, aldığım tadlar sadece zihnimde kalıyor ve parmaklarım beceriksizleşiyor..

Tüm beceriksizliğime rağmen, mutlu oldum..
Hoş döndü kelimelerim..
Şimdi sıra "ansiklopedi"lerin...